top of page

“Biraz acemice,  biraz düşe kalka, çok fazla düşe kalka öğrendim.”

“Mutsuz bir hayat geçirdim. Yani yatak odasına girdiğinizde gözlerinizi kapatır mısınız?..”

“Biz 76’lardan sonra polisten korkmayı öğrendik.” 

“Musevi çocuklardan çok şey öğrendik, çok da güzel arkadaşlarımız oldu. Giderlerken çok ağladık tabii, çok çok üzüldük.”

“Öğretmenler hayatımızda korktuğumuz en büyük şeydi. Bir gün geç kaldım diye altıma kaçırdığımı hatırlarım ben.”

“Abilerimiz vardı okulda ve bir abimiz, “öldürürüm seni, bir sevgilin olduğunu duyarsam” demişti. Zaten korkunç bir şeydi bir sevgilimizin olması.”

“Zaten baba yoktu, koruyacak kimse yoktu. Bir de siyasetle uğraşamazdı annem.”  

 “80 ihtilali korkunç bir şeydi. Hani savaşın içinde gibi hissediyorduk kendimizi.” 

“Çalışan bayanların arasına katılmış olmak inanılmaz özgüven veriyordu. Bir kere para kazanıyordum, eve birşeyler alabiliyordum, kendi çeyizimi yapabiliyordum. Bunlar o dönem için korkunç bir başarı.” 

“Önce herkes birbirine benziyordu, kimse malıyla mülküyle övünmüyordu. Şimdi saklamak yerine borçlarla, kredi kartlarıyla bişeyler alıp kendini kabul ettirmeye çalışan bir tip oluştu.”

Deşifre

Fotoğraflar

Görüşme Notu

Gelinlikçi, gençlik yıllarında öğretmenlik yapmış. 60 yaşında. 1 çocuğu var, evli. Görüşmeyi kendisinin gelinlik dükkanında yüzyüze yaptık. Görüşmeye gelinlik yaptırmak için gelen müşteriler nedeniyle iki kez ara verdik. Hikayenin önemli kısmını görüşmecinin gelinlikçi olma çabası-deneyimi oluşturduğu için görüşmeyi dükkanda yapmak geçmişi hatırlamak açısından da anlamlı oldu. Elbette her hikayede olduğu gibi bunda da anlatılmayan zamanlar/kesitler mevcut. Ancak asıl örgüyü oluşturan çocukluk deneyimleri, ilk gençlik zamanları ve ardından bir meslek sahibi olma çabası, annelik ve mutsuz geçen bir evliliğin izleri oldukça belirgin. 

 

Ankara’daki kadınlarla yaptığımız görüşmeler arasındaki farkını 1960’ların Ankara’sını, Musevi mahallesini resmetmesiyle koyuyor. Çocukluk Musevi komşularla geçiyor, onların gidişine tanık olunuyor ve bir tür yas tutuluyor arkalarından. Sonraki komşuluk ilişkilerine bakışı tamamiyle değiştiren çocukluk anıları adeta hep askıda bekletiliyor ve eski bir sandıkta saklanır gibi muhafaza ediliyor; tıpkı o komşu porselenlerinin görüntüsünün belleğe kazındığı gibi...Çocuk aklıyla anlam verilemeyen apansız gidiş/terk ediş, gelecek için de apansız olanı bekliyor gibi. Ama hikaye apansız olanla kendini devam ettirmekten ziyade yıllarca “sahiplenilen” bir mutsuzlukla devam ediyor. Yine de öyle kolay vazgeçilmiyor, annelik ve emektarlık diri tutuyor hikayeyi. Sonuna kadar da dirayeti ve diriliği sürdürme çabasını hissettiriyor. 

 

80 darbesinin yarattığı korku, kapanma, (a)politikleşme süreci de var hikayede. Yine anlam verilemeyen yaşlar, çağlarda anlam verilemeyen görüntülerin yaşandığı yıllar. Babanın erken kaybı politikleşmenin yoğun yaşandığı o yıllarda da sonrasında da hikayeyi siyasetten alıkoyuyor, aileye “sahip çıkan” bir baba olmayınca anne nasıl müsaade edebilir çocuklarının siyasete karışmasına? 


Aşksız yapılan bir evlilik, pek çok kadın için ömür boyu binbir gerekçeyle nasıl sürdürülebiliyorsa bu hikayede de benzer şekilde sürdürülüyor. Bunun ağrısıyla dertlenmektense oğulun mutluluğu için verilen emek yeğ görülüyor. Emekçi ama mutsuz bir annenin mutlu oğlu var hikayede bu nedenle. Tabii hikayenin en güçlü yanlarından biri de çocukluk anılarının Ankara’sı ile şimdinin Ankara’sının çatışması ve bunun verdiği memnuniyetsizlik. Ve bir de -belki de en etkilisi-  mahallenin yoksulları için deva görülen bir kadının hikayesini öğreniyoruz.

  • YouTube
  • Instagram
  • Twitter
  • Facebook
bottom of page